Rocky


Tartışmasız bir efsane.

Bu filmin yeri bende çok ayrıdır. İlk defa lisede izlemiş ve aşık olmuştum, ardına diğer beş filmi de izlemiştim. Tabii hiçbiri ilki kadar efsanevi değil.

O dönemlerde inanılmaz bir boks merakım vardı. Boks merakım Rocky ile mi başladı, yoksa hali hazırda olan hevesimi mi fitilledi tam hatırlamıyorum. Ama nolursa olsun bende etkisi muazzam oldu bu filmin. Rocky ve Muhammed Ali o dönemdeki idollerimdi. Saat sabah altıda kalkıp okuldan önce koşmaya gittiğimi bile hatırlarım, sürekli de kulağımda o efsane gazlayıcı müziği.

Acayip zamanlardı işte, kafayı ağır siklet boksör olmaya takmıştım. Epey heyecanlı ve istekliydim. Sonra araya pandemi girdi, boks uzun süre yalan oldu. Bir yerden sonra da on ikinci sınıf ve sınav derdi başladı, eski hevesler unutuldu. Geçenlerde izleyene kadar da en son yıllar önce lisede izlemiştim bu efsaneyi, tekrardan izlememle her şeyin geri gelmesi bir oldu.

Kesinlikle başyapıt, bir underdog hikayesi bu kadar iyi işlenebilir. Hikaye klişe, evet. Ama bu film o klişeyi o kadar iyi işledi ki kendisi yeni bir klişe haline geldi. Rocky Balboa karakteri lügatımıza girdi, o montage sahneleri her filmde tekrarlanmaya başlandı. En önemlisi, sonradan gelenlerden hiçbiri bu filmi yakalayamadı. Bu filmin verdiği gazı, motivasyonu sağlayamadı. Özünde basit ama mükemmel bir hikaye çünkü, yaşanmasını isteyeceğimiz ve yaşanabilecek bir hikaye. Sylvester Stallone’un bu filmi çekme hikayesi bile başlı başına bir Rocky hikayesi.

Filmin matematiği de çok başarılı, ancak filmin o türden bir analizini yapmayacağım. Bu filmde olay hislerde bitiyor çünkü, bunu ilk kez izleyen birinin bir şeyler hissedip etkilenmemesi imkansız. Ben de yanımda Keremle izledim filmi, onun ilk izleyişi sayılırdı. Onun tepkilerinde ben de geçmişe gittim, ilk defa izlediğimde kendi verdiğim tepkileri hatırladım. Ne denli gaza gelip heyecanlandığımı, tıpkı Kerem gibi. Rocky budur işte, histir, heyecandır.