Geçenlerde arkadaşlarla bir klasiği, Rashomon’u izledik. Oradan da klasikler ve eski filmler üzerine bir muhabbet açıldı. Arkadaşım eski filmlerin abartılı olabildiğini, şu anki yeni ortalama filmlerin bile eskinin klasikleriyle yarışabileceğini söyledi. Ben buna kesinlikle katılmıyorum, klasiklerin klasik olmalarının çoğu zaman bir sebebi var. Bu mevzu üzerine bir de yazı yazmak istedim, yazarken de konuyu kıyaslamalı ele almak için, ek olarak klasik denince ilk akla gelen filmlerden biri olan 12 Angry Men’i izledim. Konumuz, klasikler.
Klasik ne demektir, bir klasiği klasik yapan nedir? Zaman, bence bir klasiğin tespiti için anahtar kelime. Zaman, yine mükemmel olmamakla beraber, en güvenilir ve isabetli eleştirmen. Birçok eser ilk çıktığı dönemde birçok sebepten dolayı popüler olabilir, ancak yıllar geçtikten sonra bunların çoğu unutulmaya yüz tutar, misal Barbie. İlk çıktıklarında çeşitli sebeplerden ötürü yıldızı parlamayan eserler zamanla kültleşip bir klasiğe de dönüşebilir, misal Donnie Darko. Zaman, vasatı öldürür. Gerideyse sadece klasikler kalır.
Peki zaman hangi eseri eleyip hangisini elemeyeceğine nasıl karar kılıyor? Bu hususta iki faktör olduğunu düşünüyorum, tarihsel önem ve zamansız kalite. İki terimi de hızlıca tanımlamaya çalışayım. Tarihsel önem, eserin özel bir şeyler yaparak dönemine damga vurmasıdır, gelecek eserler üzerinde sahip olduğu etkidir. Zamansız kaliteyse eserin döneminden bağımsız sahip olduğu salt kalite olarak tanımlanabilir. Zamansız kaliteye sahip bir film, her dönemde kendini izlettirir.
Tabii ki de film ya birine ya da öbürüne sahip olacak diye bir husus yok. Tam aksine, bunlardan biri genelde öbürünü de yanında getirir zaten. Ancak bir klasiğin klasik olması için ikisine de çok üst düzeyde sahip olmasına gerek yok, en azından birine asgari ölçüde sahip olması kafi. 12 Angry Man ve Rashomon, bu konuyu incelemek için iki iyi örnek.

Rashomon, daha ziyade tarihsel öneme sahip bir film. O kadar “influential” bir film ki jargona “Rashomon Effect” diye bir terim kazandırdı, kendinden sonra gelen çok sayıda filmi etkiledi. Daha yeni izleyip üzerine bir yazı da yazdığım Adolescence’da bile bir Rashomon Effect’ten söz edilebilir. Birçok açıdan zamanında devrim niteliğinde bir filmdi, aradan yetmiş beş yıl geçmesine rağmen filmi izlemeyenler bile ismini duymuştur.
Zamansız kalite özelliğinin ise tarihsel önemine ziyade daha geride kaldığını düşünüyorum. Bu kesinlike demek değil ki bu film bugün de kendini izletemiyor, bilakis ben çok da sevdim. Ancak o kadar da iyi bir film değildi. İzlediğime katiyen pişman değilim, gayet zevk de aldım. Ancak sıkıldığım yerler de oldu, ister istemez bazen yaşını gösteriyor. Bu filmdeki gibi o döneme has oyunculuklar da ilk tercihim değil. Yine de sinematografisini, müziğini ve senaryosunu epey başarılı buldum. Zaten bu tarz, alanında devrim niteliğinde filmler genelde iyi olur ama en iyisi olamaz. Sonradan gelen bir film önceki filmin üstüne inşa edip ve de söz konusu filmin tecrübesinden yararlanıp daha başarılı olur genelde. Peki hem devrim niteliğinde hem de hala geçilememiş filmler yok mu? Var tabii. Öyle olduğunda efsane oluyor zaten, birazdan değineceğim gibi.

12 Angry Man ise neredeyse mükemmel bir film, çok iyi, harika. En son lisenin başında izlemiş olmama rağmen hala aklımdaydı. Tekrar izlemeden önce içime bir ukte düştü, acaba aklımda abartılı mı kaldı diye. Ancak tekrar izleyince az bile hatırladığımı gördüm. Senaryosundan oyunculuğuna, sinematografisinden kurgusuna mükemmel. Bir odaya on iki tane adam koymuşlar, ve bu adamların hepsi ayrı ayrı karakterler hikayeye etkili bir şekilde hizmet eden, sen de bu on iki kızgın adamı sıkılmadan etmeden iki saate yakın gerçek zamanlı izliyorsun. Hala çok güçlü ve seyir zevki yüksek bir film, zaten Rotten ve Imdb puanlarından da belli. Tabii yine çok etkili bir filmdir de elbet, ama zamansız kalitesi daha ön planda. Artık bu tarz filmler çekilmiyor, ama 12 Angry Man hala daha bizimle.

Bir de hem tarihsel önem hem de zamansız kalite açısından arşa ermiş filmler var, onlar zaten dediğim gibi direkt olarak efsane oluyor. Akla ilk Godfather geliyor, hem bir hem iki. Godfather bir zaten sinemayı yeni baştan yarattı, gelmiş geçmiş en iyi film sıfatını da en çok hak eden filmlerden biri. Godfather II de sequel tanımını tamamen değiştirdi. Elli yıl oldu, hala daha iyiyi bırak eşdeğeri bir sequel filmi bile çekilemedi.
Bu klasiklerde dikkatimi çeken bir ortak nokta daha var, hepsinin senaryoları da yine zamansız oluyor ve konusundan bağımsız, belli başlı kallavi temaları işliyor. Mesela Rashomon, ortaçağ Japonyasındaki sade bir suç öyküsü üzerinden bilginin doğasını ve bakış açılarını inceliyor. 12 Angry Man de Ellilerin New York’undaki on iki tane jüri üzerinden ön yargıyı ve karakteri, bunların karar insan karar mekanizması üstündeki etkilerini işliyor.
Zaman konusuna geri dönelim. Henüz taze bir eserin klasik olması mümkün mü, yoksa bir eserin klasik sayılabilmesi için illa uzun bir zamanın mı geçmesi gerekir? Elbetteki zaman göreceli, ancak yapımın üzerinden ne kadar uzun zaman geçmişse hata payının da o derecede az olacağı söylenebilir. Bir film ne kadar yeniyse, şartları da bir o kadar sağlaması gerekir. Kesinlikse hiçbir zaman yüzde yüz kesinlik sağlanması mümkün değildir, çünkü zamanın eleştirisinde bir zaman aşımı söz konusu olmaz. Zaman her daim eleştirmeye devam eder. Yeni filmlerden şimdiden klasik sayılabilecekleri düşündüğümde örnek olarak aklıma ilk gelen film Oppenheimer, haklı olup olmadığımı da zaman gösterecek.
Peki neden klasikler? En mühim sebep tek kelimeyle açıklanabilir: risk. Bir film ne kadar yeniyse yanılma payı da o kadar yüksek oluyor. İnsanın günümüzün içerik denizinde önünü görebilmesi güç. Çok iyi sayılan filmlerin arasına vasatlar rahatça karışabiliyor, bunu oscarlarda bile görebiliyoruz. Ancak rüşdünü ispatlamış yönetmenlerin artık klasikleşmiş eserleriyle hata yapma olasılığı düşük.
Zaten artık eskisi gibi filmler de çekilmiyor, oscarlar yerlerde, sektör bitik durumda. Yeni fikirler, orijinal yapımlar bulunmaz hint kumaşı. Gazlanan çoğu yeni yapım ya bir sequal ya da bir remake. Bu kadar “fikrin” olduğu bir dönemde Holywood fikir kıtlığı çekiyor, neyse bu daha derin ve başka başka bir yazının konusu. Dönemin bir artısı, film çekmenin hiç olmadığı kadar kolay olması. Ama bu yanında bir eksiyle de geliyor. Hiç olmadığı kadar yeni film var, bu da gerçek kaliteyi vasattan ayırmayı ister istemez zorlaştırıyor.
Benim gibi bu işle ilgilenen birisi için tarihsel önem meselesi zaten önemli. Ancak sadece seyir zevkine odaklanan bir seyirci, tarihsel önemi tamamen gözardı edip zamansız kaliteye odaklanmayı tercih edebilir. Buna saygı duyabilirim, ancak yine de tarihsel önemin tamamıyla gözardı edilmesini tavsiye etmem. Tarihsel öneme sahip bu tarz klasiklerin, arada sırada bile olsa izlenmesi ve üstüne düşünülmesi, sektörde garanti saydığımız şeylerin kıymetini bilmemizi ve sinemanın zaman içerisindeki gelişimini gözlemlemeyi mümkün kılar. Bunlar da genel olarak sinemadan alınan zevki arttırır.
Bütün bunlar bir yana, tarihsel önem otomatik olarak seyir zevkini azaltan bir şey de değil. Bilakis tıpkı değindiğim gibi, tarihsel öneme sahip klasikler yanında belli bir zamansız kaliteyle de geliyorlar. Sırf eski oldukları için klasiklerden kaçınmak, koca bir dünyaya karşı gözleri kapatmakla eşdeğerdir.